Merhaba sevgili okuyanlar. Geçen hafta özel gereksinimli çocukların okuldaki yeri ve öğretmenlerin
onların hayatındaki rolü ve bu çocukların okul psikolojileri hakkında paylaşımlarda bulunmuştum. Bu
hafta da özel gereksinimli çocuklarda aile kanadını paylaşmak istiyorum.
Özel gereksinimli çocukların aileleri, onların okul psikolojisi, bu çocukların evde ki yeri ve hissettikleri.
Bilindiği üzere özel gereksinim yetkinlik alanlarında sınırlılık, kaynaştırma çocuklarının normaliteyi
gecikmeli olarak yakalaması bazen de yakalayamaması. Aileler için bu süreç sanıldığından daha çok
emek gerektiriyor. Ebeveynin çocuğa karşı tutum ve davranışları çocukta olumlu ya da olumsuz etkiler
bırakmakla beraber, dış dünya da onu güçlü ya da savunmasız da bırakabiliyor. Ev ortamında aidiyet
hissedemeyen çocukların okul ortamları da aynı karmaşayı yaşıyor. Çocuk sürekli dikkat çekmek için
problem davranışlar sergiliyor.
Aslında temel sorun ailenin kabul aşamasında görülüyor. Aile çocuğunda yolunda gitmeyen bir şeyler
olduğunu ne kadar erken kabul eder, doğru yaklaşımlar sergiler, doğru kararlar verirse bu da
çocuğun ev ve okul hayatını olumlu yönde etkiliyor. Erken tanı ve müdahale ile birçok pırıl pırıl çocuk
yaşama akabiliyor.
İnkar, yok saymak… Veya kabul edip yine yok saymak o çocuğa aile içinde yapılabilecek en büyük
haksızlıklardan biri oluyor. Evinde yok sayılan çocuk çoğu kez okulda da aynı şeye maruz kalıyor.

Hele ki çocuklardan biri veya bir kaçı sağlıklı ve normal gelişim gösteren çocuk ise, aile içinde bu
çocuklar eleştiri oklarından kaçamıyor. Kıyaslanmak, sık tekrarlarla “yine mi olmadı, yine mi sorun,
bıktım artık, bu nasıl yazı, bu kadar basit bir soruyu yapamadın mı, herkes okudu sınıfta bir sen
öğrenemedin…vb…” gelişi güzel söylenen bu cümleler çocukların duygu dünyasında kalıcı hasarlar
bırakabiliyor.
Sevgili anne babalar, sorumluluğunu alamayacağınız çocuklar dünyaya getirmeyin. Getirdiğiniz
çocukları da lütfen koşulsuz sevin. Bütün yaşamı boyunca “birileri beni sever mi, ben yapamam ki,
değersizim vb…” söylemlerin içinde kaybolan yetişkinler haline dönüştürmeyin.
“Sen değerlisin, özelsin, iyi ki bizimlesin, seni çok seviyoruz, ne güzel çaba gösteriyorsun” bunları
duyarak büyümek her çocuğun hakkı. Bunların eksikliğinde büyüyen çocuklar ise, öz değerleri
gelişemediği için yaşamları boyunca bu boşlukları farklı şekillerde doldurmaya çalışan birey olamamış
yetişkinler ve ebeveynler olarak yaşamda yerlerini alıyorlar.
Bir anne baba çocuğunu bir konu ile ilgili eleştiriyorsa kesinlikle ikisinden en az biri o davranışı
yapıyordur. Çocuklar ayna gibidir. Ataerkil bir toplum olmamızdan kaynaklı çocuk sorumluluğunda
annenin rolü daha baskın görülüyor. Çalışan bir anne ise bu iki katına çıkıyor. Anne bir süre sonra
stres kıskacına takılıyor. Beraberinde öfke patlamaları sıklıkla yaşanabiliyor. Bağırmanın normal bir
dile dönüştüğü aileleri dinliyorum. Ardından pişmanlık, vicdan… Hem kendini hem de
çocuğu/çocukları hırpalayan bir anne baba profili. Sağlıklı bir aile ortamında büyüyen özel
gereksinimli çocuk daha farklı oluyor. Sonuç olarak anne sakinse çocuklar sakin, anne gerginse
çocuklar öfkeli bir profile giriyor.
Davranış düzenlemek, evde sınırlar koymak elbette ki çocukları rahatlatan bir durum. Fakat bu asla
bağırmak, mütemadiyen eleştirmek, ceza vermek demek değil. Her çocuğun bir kanalı vardır. Bunu
doğru tespit eden ebeveynler çocuklarına huzurlu bir ortam sağlayabiliyor.
Özel gereksinim bir eksiklik gibi çocuğa lanse edilmemeli. Çocuk daha aileden başlayarak
etiketlenmemeli. Çocuğa yapabiliyorsun mesajı yerine yetersizsin hissiyatı öğretilmemeli. İlgi ve sevgi
görmek için sürekli başarılı olmaları beklenmemeli. Bu bütün çocuklar için geçerli.
Ebeveynler süreçle başa çıkamıyorsa mutlaka psikolojik destek almalı. Aynı aile içinde birden fazla
çocuk varsa asla ayırt edilmemeli, dışlanmamalı. Ya da yapılan en büyük hatalardan biri, özel
gereksinimli çocuğu aile içinde aşırı derecede ön plana çıkarıp, diğer çocuklar için kendileri hallediyor
ruhuna girilmemeli. Bu kardeşler arasında çatışmaya sonrasında da farklı duygulara dönüşebilir. Özel
gereksinimli çocuk bunu bir ayrıcalık olarak algılayıp bütün her yerde ilgi odağı olmak isteyeceği gibi,
bunu göremediğinde farklı tutum ve davranışlar sergileyebilir. “Sen birtanesin, en iyisin, en
kıymetlisin” mesajı okul yaşamında, sosyal hayatta başarısızlıkla baş edememe olarak karşısına
çıkabilir. Çocuğun kendi tarafından fark edilen yanlışları, aile tarafından bahanelerle örtülmemelidir.
Çocuğa anlaşılır bir şekilde anlatılmalı. Davranışlarının sorumluluğunu almayı öğrenmelidir. Aksi
durumda dışlanmalar yaşayabilir.
Tüm bunlarla beraber öz güven eksikliği yaşayan çocuk okula gitmek istemeyebilir. Burada da ailenin
duruşu önemlidir. En ufak sorunda çocuğu okuldan alırsa çocuk her seferinde bir sorun çıkarıp eve
gelmeye çalışabilir. Bu da çocuğun okulu ve öğretmeni ile bağ kurmasına, akran ilişkileri
oluşturmasına engel olur. Doğal olarak çocuk mutsuz olur.
Hiçbir çocuk adına çözüm bulmayın. Çözüm bulmayı öğretin. Yapabilirlikleri doğrultusunda,
karşılarına çıkan problemle baş etmeyi öğretin. Çocuğunuzun okul dışında destek alması gerektiğini
kabul edin. Etrafınızdaki insanların olumsuz yorumlarını duymazdan gelin. Çünkü o sizin çocuğunuz.

İhtiyaçları doğrultusunda hareket edebilmek de göreviniz. Aile bir çocuğun benlik algısını oluşturan ilk
unsur. Çocuğun güvenli suları. İlk renkleri. Lütfen bütün renkleriyle sarıp sarmalayın çocuklarınızı.
Oldukça kapsamlı ve önem arz eden bir konu. Yaşamda her şey önce kabul etmekle başlıyor.
Ardından da hareket etmekle. Özel gereksinim bir çocuk, normal çocuk hepsi bizim çocuklarımız.
Unutmayınız, hepimiz aynıyız sadece biraz farklıyız. Farklılar bizi güzel kılıyor, farkındalıklar bizi insan
yapıyor. Sevgiler.
Zemberek Kuşu’nun Dönüşü

Sohbeti Başlat
Bize Ulaşın
Merhabalar,
Nasıl yardımcı olabiliriz ?